Fransızların bir Atasözü var. Derler ki “Benim iki vatanım var. Birisi yaşadığım topraklar, ikincisi konuştuğum dil”… Yani insan vatanını seviyorsa, birincisi yaşadığı topraklara sahip çıkıp koruyacak, ikincisi konuştuğu diline sahip çıkıp, koruyacak. Bunlardan birisinden vazgeçmek, vatan hainliğiyle eş değerdir. “Arapça Kuran dilidir” anlayışıyla, Arapça’ya özenip, Türkçe sözcükler yerine özenle Arapça konuşma çabası içinde olanların dilimizi ne denli bozduğunu; Dünyanın en güzel dillerinden birisi olan Türkçe’ye ne kadar zarar verdiğini yıllardır görüyoruz. Bu tehlikeye son zamanlarda özellikle internetten kaynaklanan Batı kökenli sözcük kullanma özentisi de eklenince, Türkçe, akıl almaz bir tehditle karşı karşıya. Tabi ki, teknolojiyle gelen, dilimize yerleşen sözcüklerin çoğunun Türkçe karşılığı olmayabilir ve bunları teknolojiden yararlandığımız sürece kullanmak zorunda olabiliriz. Bir radyonun, kaloriferin, asansörün, televizyonun tam Türkçe karşılığı olmayabilir; ancak işyeri adlarından başlamak üzere, günlük konuşma dilimize kadar internet dilini kullanma özentisinin önüne geçmek ve Dünyada her yıl yok olup giden binlerce dil arasında Türkçe’yi de dahil etmemek için herkesin çaba göstermesi gerekiyor.
Bu konuda en büyük görev de yaygın basına ve özellikle televizyon kanallarına düşüyor. Zaten çok okumayan bir milletiz, insanlarımız kitap, dergi, gazete okumakta Dünya sırlamasının çok altında. Ama hepimiz televizyon tutkunuyuz. Bu nedenle televizyon kanallarının yoğunluklu izlendiği saatlerde, dilimizin korunması ile ilgili programlar yapması, büyük yarar sağlar. Gerçi bu konuda bazı kanallar, çeşitli programlar yapıyor ma, her nedense gece saat 24.00’te, 01.00’de başladığı için izlenme oranı çok düşük oluyor. Üstelik o saatte o tür programları izleyenler, zaten bu konuda duyarlı kişiler. Umursamaz kişilerin duyarlılığını sağlamak için, onların televizyon izlediği saatlerde programlar yapmak gerek.
Okullarda da sadece Türkçe derslerinde değil, tüm derslerde öğretmenler dilimizin korunması, yabancı sözcük özentisinin azaltılması için telkinlerde ve çabalarda bulunmalı. Bir dilin kaybolmasının, ulus özelliğini yitirmek anlamına geldiğini öğrencilere öğretmeli, dili korumakla, vatanı sevmenin aynı anlama geldiğini her fırsatta dile getirmelidirler.
“Evet” ya da “tamam” yerine “okey” ve hatta “oki sözcüğünün gençler arasında yaygınlaştığı; “hoşça kal” yerine “çav”, “bye” sözcüklerinin kullanıldığı ilişki ortamlarının; farkında olmadan bir kültür erozyonuna yol açtığını çocuklarımıza, gençlerimize anlatamazsak ve dillerine sahip çıkmalarının önemini kavratamazsak, yakın gelecekte Türkçe’nin de unutulan, yok olan bir dil hâline geleceğini görmek için falcı olmaya gerek yok. Dünyada artık yabancı dil bilmeyen insanların, gerek yaşamda, gerekse iş hayatında başarı şansı gittikçe azalıyor. Hatta tek yabancı dil değil, ikinci, üçüncü dil istenen alanlar giderek artıyor. Bu anlamda, yeni yetişen neslin ve hatta olanağı olan herkesin yabancı dil öğrenmesi şart. Ancak, kaç dil öğrenilirse öğrenilsin, Türkçe’den asla vazgeçmemek, günlük yaşamda Türkçe kullanmak zorundayız. Bir ulusun varlığını sürdürmesi, dilini sürdürmesine bağlıdır çünkü…
Bu konuda herkesin en üst düzeyde duyarlı olması gerekiyor. Bir dil, çürümeye, bozulmaya başladıktan sonra söylenecek “eyvah”ların, pişmanlıkların hiçbir yararı olmaz.
Gerçekten çok merak ediyorum. Türkçe'ye bu düşmanlığımız niye?[table]